Silivri’nin Sesi Editörü Gökhan Çervatoğlu yazıyor:
Bir tarafta “İşine kendini vermeyenin ondan verim alamayacağı”na işaret eden bu atasözümüzün adeta bir itirafı niteliğinde gelinen nokta. Silivri’deki “beton-perestler” tarafından atalete uğratılmış, “betondan daha değerli”olan, talana açılmış coğrafyamızdaki “Tarım Sit Alanı” projesi. Diğer tarafta Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin Afrika’nın güneyinde ekim yapılması için kiralama garabetinden dem vurması.
Sıklıkla değişen bakanlar sizce tarlada iz mi bıraktı? Ya da makam koltuklarında girdilerin çiftçide yarattığı yıkımdan, mazot garabeti yüzünden değil tarla sürmeyi, traktörüne haciz gelen köylümüzün derdinden bihaber, tek adam rejiminin hantallığına mı takıldı? Harmandaki felaketi unutup, açlık sınırının altında yaşayan toprak sahibine yüz mü çevirdi? Onlardan esirgenen mazot, oluk gibi yakıt harcayan, bol çakarlı konvoyların deposunda havaya savrulmaya devam mı ediyor? Araç ve devlet savurganlığı ekseninde çare üretilip, sağlanacak yakıt kaynağını çiftçiye hibe etmek akla gelmez mi?
Elbette havada kalan sorular konusunda boşlukları değerli okurlarımız doldurabilir. Biz de aşağıda silivrininsesi.com’a demeç veren Eski Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’ın Silivri özelinde tarımla ilgili olarak söylediklerini derledik.
“TARLADA İZİ OLANLAR”CA ATILAN ADIMLAR
Işıklar, “tarlaya ayak bastığını” söylerken; 9. Kalkınma Planı Bölgesel Özel ihtisas Komisyonu raporunda belirtilen, 2009 Eylül ayında sel bastığında 7 tane belediyenin de etkilenmesinin getirdiği iş yükü ile Silivri Belediyesi Yatırım Ajansı’nın yükünü üzerinden yükü alacak şekilde Silivri’deki ajansı tanımladıklarından dem vurarak söze başladı. Yani ifadesine göre “tarlaya ilk adım” hantal bürokrasiye çare olan, yerel yönetimin gayretkeşliğiyle atılmış oldu.
Işıklar, demecinde hemen Swot analizini yaptırdığını, güçlü yanlar, zayıf yanlar, fırsatlar ve tehditlerin irdelendiğini ifade etti. Bu girişimleri esnasında, Silivri SİAD’ın (Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği) raporu’nu gün yüzüne çıkarttığını, Eski İBB Başkanı Kadir Topbaş’la Silivri’nin tarımı, sanayisi, hizmet sektörü ve turizminin ele alındığını, Silivri’mizin bu dört sektörün birbiriyle çelişmeden gelişebileceği ender bölgelerden biri olduğunu ortaya döken “Silivri’nin temel istatistikleri” olarak tüm bunların çalışmaların anahtarı olarak kullanıldığını belirtti.
HANTAL BÜROKRASİYE RAĞMEN AÇILAN KAPILAR
Kendilerini harekete geçiren etkenin, 2007 yılında yapılan İstanbul Yatırım Ajansının kadrosunda yeterince mimar ve mühendis olmadığı için “esastan” değil de “usulden” bozulan bir plan olduğunu belirtti. Ekibiyle yürüttüğü hummalı bir çalışma ile o dönem 2016 yılında hükümete sit kanunu teklifi verdiğini, Binali Yıldırım‘ın yönlendirmesiyle Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile görüştüğünü ve teklifin kendisi aracılığıyla “Silivri Büyük Ova Kanunu” olarak 2017 yılında mecliste kabul edilmesi sürecine evirildiğini ifade etti.
Bakın bu hummalı çalışmaların kilometre taşlarını ve o dönem İBB’ye bildirilen planları Işıklar nasıl sıralıyor:
– İTA, yani ileri teknoloji alanı, Eğitim Bilişim Teknoloji alanı, Tarım Teknoparkı Fuar Alanı, Cezaevi Bölgesindeki lojistik potansiyel, hale o planda kalan havalimanı, kadar fonksiyonun bir arada olduğu başka bir yerleşim yerinin Türkiye’de olmadığı,
– Denizyolu, E5 ve E6 ve karayolu varlığı,
– İstanbul‘dan Silivri’ye uzanan raylı sistem,
– Planlanmış büyük bir limanın varlığı,
– “köy yerleşik alanı”, ekolojik tarım alanları ve orman alanları (takriben 500 kilometre kare olması),
-O dönemde 360 civarında olan fabrika sayısı (AR-GE oranı yüksek, atıkla, dumanla çevreyi kirletmeyen fabrikalar),
– İş gören istihdam etmeyi hedefleyen bir sanayici modelinin ve o tarihte yarısı Silivri‘de ikamet eden 40.000 çalışanın varlığı.
100 BİNLİK PLANIN YAPILAŞMA İÇİN SÖYLEDİKLERİ
Yeni nesil beton istilası geliyor. Savulun!
Işıklar, İBB nezdinde yürüttükleri çalışmalarla ilgili sözlerine otoban yolu itibarıyla bakıldığında İstanbul’a mesafenin sadece 25 kilometre olduğundan dem vurarak devam etti. Bununla beraber, İstanbul’un 5.400 kilometre kare olduğunun fark edildiğini, Silivri’nin 896 kilometre kare, yani İstanbul’un altıda biri olduğunu belirtti. Bu anda boş olan ilçemize yakında büyük bir nüfus geleceğine işaret etti. Plandaki konut alanlarına göre Silivri’de yaklaşık olarak 750.000 konut daha yapılabileceğini, büyük oranda Çanta, Değirmenköy, Halimpaşa da yapılaşmanın çoğalacağından dem vurdu. İstanbul’un çekim merkezi olma özelliği, ekonomik koşulların varlığı, üniversitelerin henüz ilçemizde olmayışı, ulaşım zorlukları, belki bu anda konut arzını azaltmış olmasının yanı sıra, Silivri’nin “yakın bir gelecek”te “dört milyonluk bir şehir” olmaya aday olduğunu belirtti.
ÇAYIRDERE KÖYÜ VE NİŞANTAŞI ABDİ İPEKÇİ CADDESİNDEKİ İSTENMEYEN İNEK BENZETMESİ
Sevgili okurlar,
Silivri’deki Arnavut kaldırımlarının belki de yüksek ökçesini ona kurban vermek istemeyenlerin lobi faaliyetleriyle asfalt kaplamaya yenik düşmeye başladığı yılları göz önüne getiriniz. Sokakta çıngırak eşliğindeki davudi sesiyle Yoğurtçu Amca ilerlemiş yaşına ve çökmüş omuzuna aldırmadan yürürdü hani; ekmeğinin peşinde, yeknesak… Yapımında Arnavut işçilerin çalıştırıldığı için böyle adlandırılan estetik harikası sokağın kaldırımına geçip, katkısız, hilesiz kaymaklı yoğurdunu satıyordu. Acaba Işıklar’ın aşağıdaki söyleminde belirttiği Nişantaşı olmadan da İsviçre köyleri misali modern bir köy olmayı başarabilmek çok mu zor? Zira Alpler’de inekler o şatafatlı çıngıraklarıyla birer turizm ögesi ve baş tacı.
Işıklar, arazilerin nasıl korunacağı yönündeki kaygılardan da söz etti. 2009‘da kanun çıkınca beldelerin ve köylerin de kapatıldığından dem vurdu. Köy tüzel kişiliklerinin de kaldırılmış olmasıyla, oranın mahalleye evirilmiş olduğuna işaret etti. Yani Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi neyse, Çayırdere köyünün de Aynı statüde olduğunu vurguladı. Mevcut bakışla orada değil tarım yapmayı, kanatlı hayvan bakmayı, oraya fide bile ekilemeyeceğini ifade etti. “Yasak” gören zihniyetin “Sen Nişantaşı’nda inek bakabilir misin?” diyor olduğunu söyleyerek, köy statüsünün kaldırılmasının tarım adına çok kötü bir gelişme olduğunu, yerine de bir formül ikame edilmediğini vurguladı.
Elbette dağlarına çöp bile attırmayan ve dağını hem tarım ve hayvancılık yaparak hem de turistik mantıkla pazarlama başarısını sergileyen batılı ile aramızda bir medeniyet farkı var. Zihniyet devrimi şart!
GIDA VE TARIM ÜZERİNE SİLİVRİ’DE BİR SİLİKON VADİSİ
1989 Yılında tarım ve hayvancılığın henüz tükenmemiş olduğu yıllarda balayını kendi memleketinin dağlarında trekking yaparak geçirmiş bir Rize’li (Fındıklı’lı) olarak söyleyeyim. Bir zihniyet devrimine şiddetle ihtiyaç vardır. Zira o gün de Kaçkarlar’a çöp atılıyordu. Şimdi de… Işıklar doğruları söylüyor. Bu dağlarda batılılarca ekolojik dengeyi korumak için icat edilmiş olan Teleferik yerine dağ köyüne asfaltı peydahlayan zihniyet yüzünden İsviçre’de turistlerin fotoğraf çektirmek için yarıştığı inekler, beton-perestlerin dağ turizmi alanına “döktüğü” asfalttan kovalanıyor. Kimsenin aklına hem hayvancılığın hem de turizmin entegre olarak yapılabileceği gelmemiş tabii. Işıklar’ın Çayırdere Köyü -Nişantaşı Caddesi ile kastettikleri işte tam da bu örnekle örtüşmekte.
Işıklar sözlerine Amerika‘da Silikon Vadisi’nde kurulan Stanford Üniversitesiyle farklı bir boyut açarak devam etti. Bu üniversite çevresinde 5 tane trilyon dolarlık, zengin şirketler bulunduğundan dem vurdu. Kendilerinin yukarıda anılan girişimler çerçevesinde Gümüşyaka’da, Alipaşa’da ve Kavaklı’da üç tane üniversite alanı ilan ettirdiklerini. Oradaki Silikon Vadisi sadece Bilişim sektöründe gelişmiş iken, Bizde de çok ciddi, 500 metrekarelik bir alan varlığından hareketle, Tarım Tekno Parkının, Eğitim Bilişim Sistemi üzerine inşa edilmiş bir sistemler bütününün varlığına işaret edildiğini ifade etti. Aklın herkesi “Gıda ve Tarım üzerine bir Silikon Vadisi”ne götürdüğünü vurguladı.
İLK DEFA SİLİVRİ İÇİN DİLLENDİRİLEN “TARIM SİT ALANI” KAVRAMININ KAZANDIRDIKLARINA DAİR
Mecliste 2017 yılında kabul edilen “Silivri Büyük Ova Kanunu”nun anlamını Işıklar şu şekilde izah etti:
Devletin “Ben sit alanı iIan ettiğim yerin yolunu suyunu elektriğini yapmak zorundayım” dediğini söyleyen Işıklar, Toprağı olan ilçede bir anda 16 milyona yer bulmak, 700.000 konut yapmaktan söz edildiğini, parası olanların rant nedeniyle tarım arazisinin metrekaresini 20‘ye 30‘a aldığını, bu yüzden Silivri’mizin “yağmalandığını” söyledi. Ruhsat olmayan bir yerde köpek kulübesi bile yapılmamasının yasal bir gerek olmasına karşın, basında, televizyonlarda görüldüğü üzere satılıp, bir de kaçak yapılar oluştuğunu, Türkiye’de 5 kez yaşandığı üzere imar affı çıkartılıp, fiili bir durum oluşturulup, haksız kazanç elde edildiğinden, böylelikle devletin bir de oraya yeni bir plan yapmak zorunda bırakıldığından dem vurdu.
“Böyle bir oldu bittiye meydan vermemek için biz buraya bir “üs” kurmaya çalıştık. Buradan hareket ettik. Nüfus baskısı, göç baskısı, beton ve demir istilası…” şeklinde sözlerini sürdüren Işıklar, muhteşem, birinci sınıf, 500 metrekarelik bir alan planladıklarını, Silikon Vadisi kaygısıyla buraya bir isim bulunması, yasal bir de çerçeve çizilmesi gerektiğinden söz etti. Kaçak yapıları önlemeyebilmenin sadece zabıta tedbiriyle, askeri tedbirle olmadığından dem vurdu. Buna bir tanımlama bulunması gerektiğinin idrak edildiğini vurguladı. Tarım sit kanununun bu noktadan çıktığını dillendiren Işıklar, Ayasofya’nın çevresinin de tarihi sit alanı olduğu, Süleymaniye‘nin çevresinin de sit ilanı kavramıyla korunduğunu hatırlattı.
Dolayısıyla tarımın da “sit”i olabileceğini, bunun “korumak” anlamına geleceğini, böylelikle “Tarım Sit Alanı” ülkemize yeni bir kavram kazandırmış olduklarını vurguladı.
Değerli okurlar,
Silivri gibi devasa bir tarım ve turizm potansiyelini barındıran güzide ilçemize kazandırılmış böylesi bir felsefeden, çıkmış bir yasadan istifade etmek varken, telafisi mümkün olmayan kaçak yapılaşmanın vermekte olduğu tahribattan bizi kurtaracak irade nerededir?
Aynı “siyasi irade” serisinin önceki dönem devrimsel nitelikte bir toplumsal faydaya destek vermekteyken, bu anda gıda tedariki için Güney Afrika’ya fener tutması, Silivri çiftçisini yüz üstü bırakması ne anlama gelmektedir? Oysa Işıklar’ın tuttuğu ışığın bir siyasal konsensüse de evirildiğini ve T.B.M.M. nezdinde kabul gören bu yasanın uzlaşma kültürüne katkı sunduğu ortadayken.
TOPLUM YARARI ADINA MUHALİF PARTİ BELEDİYESİYLE BİRLİKTE İCRAAT YAPAN KÜLTÜR
Bir yere 3 adet üniversite alanı vasfı kazandırmanın, bunu ilan ettirmenin dünyanın en zor şeyi olduğunu iddia eden Işıklar, bunu gerçekleştirebilmek adına ilk olarak Gümüşyaka’ya gittiklerini belirtti. Öncelikle buranın tarım arazisi statüsü vasfını kaybetmiş olması gerektiğinden bahisle, rapor almanın da zorluğundan dem vurdu. O dönemde İstanbul Valisi olan Hüseyin Avni Mutlu ve Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın sergilediği destek ve sunduğu katkıları yad eden Işıklar, bunun yanında TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Silivri temsilcisi olan Süheyl Kırkıcı‘nın da projede büyük emeği olduğunu sözlerine ekledi.
Kadir Başkan’ın oraya bilişim sektörü için de bir Teknopark ve Teknoloji Transfer Ofisi de yapılması gerektiğine işaret etmesi üzerine hemen Türkiye Bilişim Derneği ile temasa geçtiğini ifade eden Işıklar, o dönem 35 milyar dolar meblağ için çekince oluştuğunu eklese de cevaben, “Gıdanın Ve Tarımın Bilişimi” ekseninde yürümemizi önerdiğini, kısa vadede Amerika’daki anlamda bir yatırıma giremeyebileceğimiz hatırlatmasını yaptığını ifade etti.
Bununla birlikte bu modelin dünyada “ilk ve tek örnek” olacağını da huzurda sözlerine eklediğini belirten Işıklar’ın, arkada katma değer yaratacak bir Balkan coğrafyasının olduğunu ifade ettiği öğrenildi. Hollanda’da Wageningen Üniversitesi bünyesinde olan bir kasabada yeni sektör, üretim ve planlama, lojistik ve ambalaj yatırımlarıyla Konya kadar olan ülkenin 150 dünya ülkesine ihracat yaptığı yönünde bakış açısını aktardıktan sonra kendisinin haklı görüldüğünü ve sonrasında Kadir Bey ile sürecin yönetilmeye başlandığını sözlerine ekledi.
KURUMLAR ARASI İŞ BİRLİĞİ VE TEMASLARIN DÜZEYİNE DAİR
Kadir Başkan’ın hiçbir zaman verdiği bu desteği açık, aleni olarak dillendirmediğini vurgulayan Işıklar, merhumun zaten öyle bir “şov yönü” olmadığını, kendisine her seferinde “Özcan… Tut orasını!” gibi söylemlerle samimi bir destek sunduğunu söyledi. Aralarında samimi bir “Abi-Kardeş” ilişkisi ekseninde ve Vali Mutlu‘nun da çabalarıyla, 3 tane üniversite alanını da bu projenin yanına koymaları neticesinde İBB‘de çalışmaların başlatılmış olduğundan dem vurdu.
O zaman Recep Tayyip Erdoğan‘ın başbakan olduğunu, Kendisinin Amerika‘nın San Francisco kentindeki Silikon Vadisinde gerçekleşen temaslarında, “Bizim silikon vadimiz İstanbul’da olacak” şeklinde demeç verdiğini ifade eden Işıklar, o dönemdeki iktidar ve muhalefet eksenindeki kurumlar arası işbirliğin düzeyini kamuoyunun dikkatine sunmuş oldu.
TÜRAM’IN KURULMASI
Işıklar, ilçemizde yapılan tarım çeşidinin incelendiğini, konvansiyonel, yani eski nesil, klasik tarımda Arpa, Buğday, Kanola’ya ağırlık verildiğini, eskiden kalan soğan, bakla, nohut, mercimek, bezelye gibi kuru gıda ürünlerinin yanı sıra, bahçecilik ve süs bitkileri tarımını, bir ara da mantar yetiştiriciliğini gördüklerini sözlerine ekledi. Potansiyeller araştırılırken ilaç ve kimya sanayi yani farmakoloji tarafında yani Aromatik Bitkiler üretiminin de irdelendiğini ifade eden Işıklar, bu anda dünya gündeminde olan pandeminin tedavisinde bile kullanılan bu ilaçlara hammaddenin topraklarımızda sağlanabildiğinden dem vurdu. Kanserin önlenmesinde önemli bitkilerden olan adaçayını ve lavantayı da ektiklerini belirtti. Aromatik bitkiler bağlamında başka daha neler ekilebileceğini araştırmak için girişimlerde bulunulduğunu ekledi.
4 Nisan’da mazbatayı almışken 17 Nisanda Gümüşyaka’da 256 dönüm arazide TÜRAM’ı (Tarımsal Üretim Araştırma Merkezi) kurduklarına değinen Işıklar, sonrasında Namık Kemal Üniversitesi‘ne gidip onlara merkezimizde yer vermeyi teklif ettiklerini söyledi. Bezmialem Üniversitesi’ne de gidip,
neler ekildiğini raporlayan verileri sunduklarından dem vurdu. Yeditepe Üniversitesi‘nde “tarım bölümü” kurulmasının da planlandığını belirten Işıklar, üniversitelere yaklaşık olarak 40 dönüm yer tahsis ettiklerini sözlerine ekledi. Doktora ve lisans tezleri yapılması adına Canan Hoca’nın ve diğer hocaların emekleriyle Namık Kemal Üniversitesi için toprak analizi yapıldığını, “Şimdi biz buraya konulacak “betondan daha değerli” olan ürünleri ekersek, toprağı korumuş oluruz. Sadece buğdayla arpayla olacak iş değil. Arpa30 kuruş kazandırıyorsa alternatifler ne kazandırmaz.” denildiğine işaret eden Işıklar, önemli bir eksikliğin de bu temaslarda ortaya çıktığını vurguladı.
TOPRAĞIN HAFIZASININ BİLEREK, İSTEYEREK YOK EDİLMESİ VE SİLİVRİ FLORASINDAKİ 1500 TÜR
“Toprağın Hafızasını, Tohumlarını bulmalıyız” denildiğini ifade eden Işıklar, yaklaşık dört yıl, üçer defa ekim yapıldığını, Silivri florasında 1500 kadar tür olduğunu saptadıklarına işaret etti. Tarlalarda
Artık hiç kırmızı papatya, gelincik görülmediğini, sarı papatyaların da yok olduğunu sözlerine ekledi. Bu floranın bilerek yok edildiğini iddia eden Işıklar, o alanı boş bıraktıkları yönünde eleştiriler geldiğini, analizler sonucunda da o alanda tohum bulunduğunu belirtti. Arpa ekilmeyince o alanın boş zannedildiğini, tarlada mutlaka bir “sap” görme yönünde bir yargı yerleştiğini ifade etti.
SİLİVRİNİN TARIMSAL DEĞERLERİNİN TESCİLİ: COĞRAFİ İŞARET BELGESİ
Doktora tezlerinin sonuçlanmasının ardından o bölgede 41 tane ürünün coğrafi işaret belgesini aldıklarını belirten Işıklar, Bezmialem Üniversitesi tarafından hepsinin mahreç ve cins tescillerinin yapıldığını dile getirdi. Bunun ne anlama geldiğini de kamuoyuna şu sözlerle açıkladı:
“Silivri Kekiği, Silivri Lavantası, Silivri Nanesi, Silivri Kişnişi. Elbette bunlar Adıyaman’da da Diyarbakır’da da var. Ama bu aromayı vermiyorlar. Güneş, rüzgâr ve toprağın etkisiyle daha “farklılar”. Bu nedenle “coğrafi tescil” yapılması gerekiyordu.”
Işıklar’ın bu sözleri açıkçası sadece envanter oluşturulmasından öte, son dönemlerde kamuoyunda sıkça anılan “gıda milliyetçiliği” eksenindeki toplumsal talebe de yanıt vermiyor mu?
ÇİFTÇİYE ATALIK TOHUMLA, ORGANİK TARIM KURSLARINDA KNOW HOW (UYGULAMA BECERİSİ) KAZANDIRILMASI FAALİYETLERİ
Aromatik bitkilerin ekilmesinin bilgi ve tecrübe istediği yorumunu yapan Işıklar, Bu nedenle kurslar açıldığını, kursiyerlere sertifika verildiğini ifade etti. Çiftçinin bu sisteme intibak edene kadar belli bir zaman geçeceği gerçeğinden yola çıkarak, çiftçinin arazisinin küçük bir kısmına daha fazla gelir getiren aromatik bitkiler de ekilmesi (veya orada çalışabilmesi) için inovasyon yapılabilmesi fikrini ortaya attıklarını belirtti. İstanbul’un gıda ihtiyacına cevap vermesi için domates, biber, bamya, kavun, karpuz tohumlarının da ekilebileceği konusu üzerinde durduklarını sözlerine ekledi.
Işıklar, Selimpaşa’da Topatan Kavununun bitme noktasındayken ürettirip, çoğaltılmasını başardıklarını ifade etti. Eşref Ağabey’den kalma 250 dönüm yerde kura çekilerek 50 çitçiye beşer dönüm arazi verildiğini ve burada Topatan ve bamya ekilmiş olduğunu belirtti. Arazinin partililerine peşkeş çekildiği iddialarını da yorumlayan Işıklar, suçlamalara karşın hiçbir lehtarı tanımadığını, aynen kendileri gibi bu yıl mevcut yönetimin de kurayla arsa verecekleri duyumunu aldıklarını ekledi.
YANIBAŞIMIZDAKİ PAZAR: İSTANBUL
Kadıköy’e karpuz tohumu, Değirmenköy‘e domates tohumu, bezelye, nohut, bakla ekimi konusunu açan Işıklar, İstanbul’un bir pazar olarak hemen yanı başımızda olduğuna da değindi. Bir Paketleme Tesisi kurulması gerektiğini vurguladı. Ambalaj konusunda ise Türkiye‘nin en büyük ambalaj tesisinin Silivri’de olduğunu hatırlattı. Onlara gidildiğinde “Size bir tek makinasını vereceğiz. Onu kurmanız yeter.” cevabını aldıklarını sözlerine ekleyen Işıklar, bu dönem kendilerine görev verilmesine devam edilmiş olunsaydı yanı başımızdaki İstanbul’un “alıcı” olacağını hatırlattı. Yetiştirilenin yerinde paketlenmiş olacağını vurguladı. Alımının da kendileri tarafından garanti edileceğini belirten Işıklar, tohumun zaten sorun olmadığını, Bir tarlaya bir röle kurulması durumunda uydu ile takip yapılabildiğinden dem vurdu. Gübrenin organik olacağını, “atalık” tohumun mutlaka kendilerince sağlanacağına işaret etti.
Hal böyleyken bizler de kendilerine görev verilmesi durumunda atalık tohuma kavuşacağımız, sağlıklı beslenebileceğimiz ve gıda güvenliğimizi garantileyeceğimiz günlerin taahhüt edildiğini sayıyoruz.
KENT ÇEVRESİ TARIMINDA SİLİVRİ’NİN YERİ, DÜNYADAKİ ÖRNEKLER
Işıklar, İstanbul’un büyük nüfusa sahip olduğunu, her hanede ayda bir kilo domates yense, bir kilo fasulye yense bunun yüksek miktarlara tekabül ettiğinden dem vurdu. Bu durumda Silivri‘nin geleceği düşünülerek ekim yapılmaması için hiçbir neden olmadığını belirtti. Aromatik bitki ekiminin teknoloji istediğini hatırlattı. 10 Dönüm, 20 dönüm yeri olan çiftçinin belli bir miktarda ekmesi gerektiğine işaret etti. Büyük kentin yanı başındaki Silivri’mizde “kent çevresi tarımı” yapılmasının lazım geldiğini ekledi. Projenin temel mantığının da bu olduğunu belirten Işıklar, kamuoyuna Türkiye nüfusunun yarısından fazlasının büyük şehirlerde toplanmış olduğunu hatırlattı. 30 Büyük şehirden söz edildiğini vurgulayan Işıklar, bugün bu kentlerin açlıkla, kıtlıkla karşı karşıya olduklarını iddia etti. Bunun nedeninin kentin çeperlerinde tarım yapılmıyor olmasından kaynaklandığını ekledi. Kilometrelerce öteden gıda tedarik edilen ürünlerin böylelikle marketlerde ateş pahasına satışa arz edildiğinden dem vurdu.
Demek ki navlun maliyetleri her şey demek. Elbette üretici girdi fiyatları da…
Atatürk‘ün bir önerisi Yedikule Bostanlarının da vaktiyle kent çevresinde oluşturulduğundan bahseden Işıklar, internette dünyadaki megapollere baktığında İngiltere‘de Londra‘ya 20 km. mesafede tarım yapıldığını fark ettiğini söyledi. New York, Brüksel gibi megapollerin çevresinde gıda güvenliğini ve gıda teminini sağlamak için yapıldığını vurgulayan Işıklar, İstanbul’da da bunun düşünüldüğünü ama şimdi ne hale geldiğinin herkesçe görüldüğünü dile getirdi. O halkanın, o kuşağın kaçırılmış olduğuna. İkinci halkanın korunması gerektiğine vurgu yaptı.
Gelecek bir gün mutlaka gelecek. Ve bizim de yetişmekte olan nesillere Silivri’de yeşili betona boğduran zihniyetin tasfiyesini sağlama gibi bir borcumuz var.
YEREL YÖNETİMLERİN PROAKTİF DAVRANMA VE KENTİN GELECEĞİ İÇİN VİZYON SERGİLEME YÜKÜMLÜLÜĞÜNE DAİR
Işıklar, 5393 Sayılı Yerel yönetimler Kanunu’nun 16. ve 17. Maddelerine atfen bazı açıklamalarda da bulundu. Buna göre, belediye başkanının yetkilerinin, meclisin “görev ve yetkileri” sayıldığını dile getirdi. “Kentin ekonomik ve kültürel değişimini sağlar” şeklinde bir ifadenin muğlak olduğundan dem vurdu. İfadenin göreceli olduğunu belirten Işıklar, bunu “Burada ben tarım ile uğraşacağım. Gebze’de de sanayiyle uğraşılacak. Gaziantep başka bir şeyle uğraşacak. Belediyeler bulunduğu yerle, alanla ilgili çalışacak. Aslında kanun çok güzel tarif etmiş.” şeklinde dillendirdi.
Kanunun bölgede ihtiyaç neyse o konunun üzerine gidilmesine işaret ettiğini, inisiyatifin yerel yönetime bırakıldığı yorumunu yaptı. Çok net olarak maddenin “Diğer kanunlarla başka kurumların görevlendirilmediği işler varsa onların da yerel yönetimlerce yapılabileceğinin” işaret edildiğini vurguladı. Sosyo ekonomik ve kültürel değişim için projeksiyon yapmanın belediyelerin görevi olduğunu, gündelik işlerin kastedilmediğini, “Proaktif davran ve kentin geleceği için bir vizyon koy” mantığının devreye girmesi gerektiğinin vurgulandığını ifade etti.
IŞIKLAR’IN KOLLARI SIVAYARAK KÖYLERE GİTMESİ
TÜRAM’ın kuruluşu ve Tarım Sit Kanunu‘na evirilen süreçte köyler arasında mekik dokuduklarının altını çizen Işıklar, eğitime de önem verilmeye başlandığını ifade etti. 2013‘te meclisin terk edilmesi sonucu yaşanan zorluklardan dem vuran Işıklar, kendisine “Sen boşuna uğraşıyorsun… Buradan bir şey çıkmaz. Masrafına yazık!” dendiğini sözlerine ekledi. Harcamaların önem arz etmediğini, çoğunun bağışla sağlandığını söyleyen Işıklar, o zamantarımın bir nimet olduğu. İstihdam açısından, sürdürülebilir kent yaşamının ihtiyacı olan gıda açısından, toprakların korunması açısından arz ettiği önemi, inovatif ve katma değeri yüksek tarımın ve de küçük aile tarımının hepimizin geleceği açısından ne denli önemli olduğunu anlatmakta zorlandığını sözlerine ekledi.
Tarihin zamanla ortaya çıkardığı üzere; gıdanın yokluğu, gıda güvenliği, gıda egemenliği konusunda sorun yaşanır hale gelindiğini ifade eden Işıklar, o günlerde kendisinin “İstanbul tarım şehridir!” sözünü ortaya attığında kendisine gülünüp geçildiğinden dem vurdu. Türkiye’deki hububatın %15‘ini barındıran ilimizin, manda sayısında, büyükbaş hayvan sayısında da 3. Olduğunu vurguladı. İstanbul‘un aslında “sanıldığının aksine” bir “tarım şehri” olduğunu ortaya koydu. Bu anki genel tarım modellerine göre kıyaslandığında, katma değeri yüksek ürün üretimiyle dikkat çeken ilçemizin de daha nitelikli ürünlere eğilirsek, daha yüksek değerler üretebileceğinin altını çizdi.
PLAN DEĞİŞİKLİĞİ KAYGISI VE İMAR PLANLAMASININ GETİRDİKLERİ
Yapılması gerekenin bu modelin sürdürülebilir olacağını garanti etmek olduğuna dikkat çeken Işıklar, çiftçinin “Ben burayı şimdi ektim ama yarın plan değişirse ne olacak?” kaygısını taşıdığını da vurguladı. Arazi sahiplerinin “alanları kat karşılığı vereceğim” düşüncesine sahip olmaları halinde insanlara tarım yaptırmanın güçleşeceğinden dem vuran Işıklar, bölgede sonsuza kadar tarım yapılacağının işte bu yüzden kesinleştirilmesi gerektiğinin, bunu da “tarım sit kanunu” ile sağlanabileceğinin altını çizdi.
Tarım sit kanunu çıkarılmış Hollanda’nın bu konu ekseninde mercek altına alındığında emlak değerinin sanayi arsalarının üstünde olduğu sonucuyla karşılaşıldığını vurgulayan Işıklar, konutun, sanayinin, ticaretin arsası olduğu gibi tarımın da arsasının olabildiğini göz önüne koydu.
Bu yeni kavramın açıldığında yerel yönetimin oraya yol, su ve elektrik getirdiğini, planlamasının da belediyece yapıldığını anlattı. Tarım arsası kavramını duyan Silivrili emlakçı yurttaşların ise bunu anlayamadığına dikkat çekti.
Bunun belki de kendileri için seçimin kaybedilmesine mal olduğundan söz eden Işıklar, emlakçıların ve çevrelerinin oylarının etkisiyle sadece 1.300 oyla seçimi kaybettiği tespitinde bulundu. Geçenlerde bir resmi dairede toplanan emlakçı dostların, “Ağabey, biz çok yanlış anlamışız. Tarım arsası, sanayi arsasından geçer mi?” diye sorduklarını kaydeden Işıklar, onlara “Evet” cevabını verdiğini ifade etti.
Kendilerine rayiçler bağlamında Hollanda örneğini verdiğini belirtti. Bir dönümlük tarım arsasının değerinin orada bir buçuk milyon euro, Yunanistan‘da bir milyon Euro olduğunu söylediğini belirtti. Onlara “Şimdi hangi tip arsa değerli olacak? Konut mu, Sanayi mi?..” sorusunu yönelttiğinden dem vurdu.
Tarımın sonsuza kadar geçer akçe olduğunun altını çizen Işıklar, 10 dönüm yeri olan bir çiftçinin %10 unu yerel yönetime terk etmek durumunda olduğunu hatırlattı. Söz konusu yüzde ondan geriye kalan %90 dan oluşan alanın da %20 sine imar verdiklerini ifade etti. Bu bölüme arsa sahibinin evini, fabrikasını, deposunu, imalathanesini, ambalajlama tesisini yapabildiğini sözlerine ekledi. Emlakçı arkadaşlara mevcut durumda bunların hangisini yapabildiklerini sorduğunda ise “hiçbir şey yapamadıkları” cevabını verdiklerinin altını çizdi.
Işıklar, model sayesinde üretim yapılacak yerin ve toprağın korunduğunu, Silivri’nin Hollanda’nın ovaları, İtalya’daki Po Ovası gibi bir çehreye bürüneceğini vurguladı.
DEVLETİN ORGANİZE TARIMIN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI İÇİN TUTUNDUĞU RESMİ TAVIR
Değerli okurlarımız,
Yarım asır öncesine kadar tarım ülkesi olarak anılan ülkemizin, değil kendi insanını doyurmayı, dış ülkeleri de doyuracak fiili kapasitesi varken, o dönemde ders kitaplarımızdaki haritalardaki bölgelerimiz bolluğun, bereketin, üretimin renkli resmi bizi mutlu ediyordu. Yerli malı haftasını iple çekerdik. İktidarların basiretsiz politikaları sonucunda o mis kokulu tahıllar, sarı kız çocukları gibi defterlerimize keyifle çizdiğimiz ay çiçekleri hatta saman artık elimizden uçup gitti. Buğdayı, ayçiçeğini bu anda birbiriyle savaş halinde olan, soğuk iklime sahip iki kuzey komşumuz Ukrayna ve Rusya’dan alıyoruz. Yani çocukluğumuzdaki o harita yalan oldu. Kifayetsiz muktedirler artık Ayçiçek yüklü gemilerin yola çıkması için üst düzey telefonlarla ricacı olmayı, hatta kurak Güney Afrika’da ekim hayallerini pompalamayı marifet sanmaktalar.
Oysa sadece Silivri özelinde geçtiğimiz haberimizde geçen model o dönemde uygulamaya sokulmuş ve üretime başlanmış olsa belki yurttaşımız da mevcut gıda pahalılığından mağduriyet yaşamayacaktı. Şimdi bakalım Işıklar, bizlere devletin organize tarımın sürdürülebilir olması için tutunduğu resmi tavır konusunda neler söylemiş:
Evini, tesisini kuran çiftçinin %20 lik alan dışında kalan boş alanı ekmediği durumda neyle karşılaşabileceği şeklinde yöneltilen bir soru üzerine Işıklar,yurt dışındaki uygulamadan örnek verdi. Buna göre bir organize tarım bölgesi kurulduğunda, bu şekilde bir arazi boş bırakıldığı zaman, yani 3 yıl üst üste ekim yapmadığında devletin ona eğer ekmiyorsa bile arazisini kiraya verip, başka birine ektirmesi şeklinde bir alternatif sunduğunu belirtti. Bunun da yapılmaması halinde devletin üç yılın sonunda araziye ödeme yaparak kamulaştırmaya gittiğini belirtti. Bununla birlikte gene de o tarım alanının fonksiyonunu asla bozmadığını vurguladı. Işıklar, “Ben aldım. Evimi yaptım. Oturdum yok. “Keyif Parkı yaptım. Hayvanat bahçesi yaptım” yok. 3 yıl bekliyor sonra senin paranı veriyor. “Güle güle” diyor.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
Gökhan Çervatoğlu