Beklenen deprem için fay hattına yakınlık, zemin, bina sağlamlığı gibi konular ve nasıl bir önlem alınması gerektiği İstanbullular için hala cevaplanamamış sorular barındırıyor.
Peki inşaat mühendisliği açısından bakınca, kötü bir zemindeki sağlam bir bina büyük bir depreme karşı sizi koruyabilir mi?
Eski TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı ve Türkiye Deprem Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Cemal Gökçe, her yerin zeminin farklı olduğunu, o zeminin durumuna bağlı proje yapılması gerektiğini belirterek her yerde olduğu gibi İstanbul’da da depreme dayanıklı bina yapılabileceğini ifade ediyor.
Bunun için izlenmesi gereken adımları şöyle anlatıyor:
- Bir yapıyı zemin özelliklerini dikkate alarak deprem yönetmeliklerine göre projelendirmek,
- Standartlara uygun malzeme kullanmak,
- Yapının ağırlığını ve gelecek deprem kuvvetlerini dikkate almak,
- Yapıyı sağlıklı şekilde denetlemek,
- Üretim sürecinde usta ve işçi ilişkileri dahil olmak üzere titizlik göstermek,
- Mühendislik ilke ve kurallarına uygun çalışmak.
Gökçe bu kurallar izlenirse o yapının depremde hasar görse bile yıkılmayacağını, can kaybına yol açmayacağını söylüyor:
“Ama siz o projeyi yapan inşaat mühendisine derseniz ki, bana öyle bir yapı yap ki depremde hasar bile görmesin -tabii böylesi bir yapının maliyeti fazladır- o da yapılır.
“İşin temeli doğru bir mühendislik hizmeti, doğru proje yapılmasıdır.”
‘Dere yatağına 9.0’lık depreme dayanacak betonarme inşa edebilirsin’
Marmaray projesinde tarihi yapıların korunması ve proje yönetiminin yanı sıra İstanbul ve Adıyaman’da konut inşaatlarında da çalışmış olan Fenercioğlu AŞ. Genel Koordinatörü İnşaat Mühendisi Şiyar Fırat Yücedağ “Dünyanın herhangi bir yerinde, okyanusun içerisine dahi 9.0 büyüklüğünde bir depremi ‘hafif hasarlı’ olarak atlatacak herhangi bir yapıyı betonarme olarak inşa etmek mümkündür” diyor:
“Dubai’deki 828 metre yükseklikteki Burj Khalifa’nın aynısını İstanbul’da Marmara denizinin ortasına inşa etmek ve beklediğimiz 7.5 ve üzeri deprem esnasında bu yapıda yaşayan insanların oturmaya devam etmesi mümkündür.
“Ama yalnızca doğru projelendirme ve inşaat teknikleri ile mümkündür.
“Dere yatağına yapılmış bir bina bu depremde yıkıldıysa, dere yatağına yapıldığı için değil, dere yatağına yapılmasının gerekliliklerine göre tasarlanmadığı veya inşa edilmediği için yıkılmıştır”.
Sosyal, politik ve kent plancılığı, kentin tarihi, doğal yapısı ve kent dokusunun ayrı; depreme dayanıklı yapı yapmanın ayrı olduğunu söyleyen Yücedağ, “‘Eskiden buralar plajdı şimdi kocaman site yaptılar tabii ki depremde çökecek’ gibi söylemlerin inşaat mühendisliği açısından elle tutulur bir yanı yoktur” sözlerini ekliyor:
“Mühendislik ve mimarlıkta, kentleşmede en temel konu planlamadır. ‘Nerelere hangi yapılar yapılacak, nereden yol geçecek, sanayi kuruluşları, okul, ibadethane, hastaneyi nereye yapmak gerekir’, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında belirlenir. Siz ilgili yerlerde gerekli zemin etütleri yaparak, o zemin özelliğini dikkate alarak bir rapor hazırlarsınız.”
Yücedağ zemin ve sağlam yapı ilişkisine dair “Depremlerde hiç hasar almadan, temeliyle birlikte zeminle ilişkisi kesilen yapılar gördük. Buradaki en önemli sorun zemin raporlarının öncesindeki sondaj ve deney çalışmalarının, zemin raporlarının onay mercilerince denetim sorunudur” diyor.
Projenin nasıl kontrol edildiği belediyeden belediyeye değişebiliyor
“En vicdanlı müteahhit, en bilgili ve ahlaklı şantiye şefi, en doğru beton ve demir ile yapılan bir bina belediyeden alınmaması gereken ruhsat alındığı için yıkılabilir, ne yazık ki yıkıldı da” diyen Yücedağ şu örneği veriyor
“2015-2016 yıllarında bile, Kadıköy’de ruhsat aşamasında ‘statik hesap modeli’ istenirken aynı yıllarda Adıyaman’ın bazı ilçelerinde bu kontrol tamamen mühendisin vicdanına kalmıştı.
“Yani tasarımcı mühendisin, betonarme yapılar için en güvenilir yöntem olan ‘statik hesap modeli’ ile deprem yüklerine göre yaptığı tasarımda, proje müşterinin istekleri ile örtüşmezse şunlar olabiliyor: Mesela otel lobisinde betonarme perde duvar istemiyor müşteri.
“O zaman mühendis vicdanı el veriyor ise; modelin çıktısı olması gereken çizime el ile müdahale edip, değiştirilmiş halini pafta olarak çıktı alıp, belediyede çıktısı alınmış pafta üzerinden ruhsat vermek için inceleyen mühendislere teslim edebiliyor.
“Hepsinin imzası ile o yapıya ruhsat çıkıyor ve inşaat bu şekilde yapılıyordu”.
99 öncesi ya da sonrası olması ne kadar belirleyici?
Şu anda müteahhitler, bir yapının gerekli kural ve tekniğe göre inşa edilmesi adına, yapı denetim kuruluşları tarafından denetleniyor.
Bu kurumlar zemin şartları, proje, deprem yönetmeliğine uygunluğu temelden çatıya kadar denetliyor.
1999 öncesinde yapı denetim kuruluşları ve sisteminin olmadığına dikkat çeken Yücedağ, önemli başka bir tarihin de 2019 olduğunu belirtiyor.
“1 Ocak 2019 itibarıyla, belediyesinden ruhsat almış bir inşaatın, projesine uygun olarak inşa edilip edilmediğini; havuz sistemiyle elektronik kura sonucu belirlenmiş yapı denetim kuruluşları denetliyor.
“Öncesinde ise, ruhsat aşamasında yapının müteahhidi, bulunduğu ilde istediği yapı denetim kuruluşu ile ticari bir anlaşma yapıp, ‘Şimdi beni aylık bu kadar taksitlerle denetle ve yanlışım varsa tespit edip beni devlete şikayet et’ diyordu. Bunun sonucu daha satılık ilanları bile duruyor olan yepyeni yapı stokunun yerle bir olmasıydı”.
Kura sistemine rağmen 2019 sonrasında da denetimlerin yeterli olmadığını ifade eden İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanlığı da yapmış olan Gökçe şunları ekliyor:
“O denetimi yapacak olan yapı denetim kuruluşları, mimar ve mühendisler diplomalıdır ancak gerçekten yetkin midirler? Yapı denetim kuruluşundakilerin herhangi bir sertifikası yok.
“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan bir yapı denetim belgesi alıyorlar, o belge doğrultusunda denetliyorlar. Oysa dünyada böyle bir sistem yok.
“Denetim yapacak mühendisin meslek odasına kayıtlı olması gerekir. Meslek odası o mühendisin proje ve yapıları denetleyebilme yeterliliği olup olmadığını sınavlarla belirler, ona bir sertifika verir. Mühendis bu sertifikayla bakanlıktan denetim belgesi alır ve denetim yapar”.
Karot almak yeterli mi?
Karot almanın yalnızca o binadaki betonla ilgili fikir verdiğini, ancak betonun özelliğinin ortaya konmasının bir yapının güvenli olup olmadığını göstermediğini belirten Gökçe, “Tümüyle bir yapının özelliklerine bakılmalı. Kapsamlı inceleme gerekir” diyor ve ekliyor:
“Bina sahipleri yetkin bir mühendislik bürosuna gitmelidir. Onlar gelip yapıyı inceler, gider belediyedeki bütün proje ve ilgili belgeleri alır, yapıda kullanılan demirlere bakar, gerekirse karot alır.
“Yapımı projeyle karşılaştırır. Kapsamlı bir analiz yapar. O zaman yapı depreme dayanıklı mıdır değil midir anlamak için durumu bir raporla ortaya koyar”.
‘Marmaray sayesinde İstanbul’da demir yoluyla lojistik sağlanabilir’
Yücedağ Marmaray projesinde çalışırken sorumluluk alanında olan Tarihi Göztepe Tren İstasyonu yapısına değinerek “7.5 ve üzeri büyüklükte bir depremde önemli olan rayın hasar görmemesi değil, istasyonların, yapıların hasar görmemesi. Bu istasyon, hattın yenilenmesi esnasında uyguladığımız sismik izolatörler sayesinde altından geçmekte olan İstanbul-Ankara tren hattının üzerine yıkılmamış olacak. Böylelikle İstanbul’a demir yoluyla çok ciddi lojistik yardım ulaşabilecek” diyor:
“Marmaray’ın tasarımı ve inşaatı 9 şiddetinde depreme dayanmak üzere yapıldı. Deprem anında asfalt yollar hasar gördüğünde İstanbul’u lojistik olarak beslemeye devam etmesi lazım.
“Ray kısmında her tren hattında olacağı gibi hizasından çıkma, S çizme yaşanacaktır. Bunun için de, hali hazırda geceleri bakım ve onarım yapan raylı araç kullanılarak onarım sağlanacak. En kötü ihtimalle, başka yerden gelemezse de, Ankara’dan gelecek olan bu aracın Halkalı’ya kadar kesintisiz ulaşım sağlaması altı saati geçmez.”