Türkiye 6 Şubat’ta merkez üssü Pazarcık olan 7,8 büyüklüğünde ve 9 saat sonrasında, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi olan 7,5 büyüklüğündeki iki depremle sarsıldı. İlk iki depremin ardından 11 gün sonra, bu kez 21 Şubat’ta merkez üssü Hatay’ın Defne ilçesi olan 6,4’lük bir deprem ve onun artçısı olan merkez üssü Samandağ ilçesi olan 5,8’lik depremler bölgeyi tekrar salladı. Yaklaşık 10 ilin etkilendiği depremlerde 44 binden fazla vatandaş hayatını kaybetti.
Yaşanan bu büyük depremlerin ardından kamuoyunda gözler bir anda olası İstanbul depremine çevrildi. Özellikle peş peşe yaşanan bu depremlerin İstanbul depremini tetikleyebileceği konuşulmaya başlandı. İBB’nin 2020’de Kandilli Rasathanesi’yle beraber hazırladığı İstanbul deprem raporuna göre olası bir depremde İstanbul’da incelenen 1 milyon 166 bin binanın 3 bin 497’sinin çok ağır hasar, 34 bin 336’sının ağır hasar, 146 bin 512’sinin orta hasar, 301 bin 524’ününse hafif hasar alacağı öngörülüyor. Rapora göre İstanbul’da en fazla can kaybı Bağcılar, Bahçelievler, Esenyurt, Beylikdüzü ve Büyükçekmece’de en az can kaybı ise Arnavutköy, Çekmeköy ve Şile’de yaşanacak.
Kahramanmaraş ve Hatay’da ardı ardına yaşanan depremleri ve olası İstanbul depreminde yaşanması beklenen senaryoları İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümü emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz’e sorduk.
6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta belki de 1999 depreminden sonra en yıkıcı deprem yaşandı. Doğu Anadolu fay hattını incelediğinizde bu yıkıcılığın altında ne yatıyor? Depremin merkez üssü Pazarcık olmasına rağmen en çok etkilenen iller Hatay, Adıyaman ve Malatya oldu. Bunun nedenini açıklayabilir misiniz?
Bu deprem 1999’da yaşanan iki depremden oldukça büyük, arada çok ciddi bir fark var. Depremlerde birbirinden sonra gelen her bir hane aslında çok ciddi bir artışı ifade ediyor. Mesela 7.5 şiddetinde bir deprem Hiroşima’ya atılan 180 atom bombasının karşılığı iken, 7.8’lik bir deprem 500 atom bombası karşılığı. Dolayısıyla bir defa deprem çok büyük, beklenenin üstünde bir büyüklük var. Burada tahmin edilen değer 7.4 idi. 7.7, 7.8’e varan bir deprem beklenmiyordu. Diyeceksiniz ki 7.7 ile 7.8 arasında ne fark var. 7.7, 350 atom bombası büyüklüğünde; 7.8, 504 atom bombası büyüklüğünde. Dolayısıyla bir defa şunu söylemek lazım, çok ciddi büyük bir depremle karşı karşıyayız. İkincisi, deprem iki defa oldu. Bir tanesi Doğu Anadolu fayında, ikincisi onun kolu olan Çardak fayında oldu. O yüzden birinci depremde hasar gören yerler özellikle kuzey tarafları, yani Malatya, Adıyaman gibi illerde birinci depremin verdiği hasar ikinci bir depremle arttırıldı. İlk depremde yıkılmayan binalar ikincisinde yıkıldılar. Yani iki defa yumruk yemiş bir boksör gibi oldu. Üçüncü ve önemli faktör, özellikle Antakya için bu çok geçerli, diğer bölgelerde de var ama Antakya için kötü bir zeminde deprem esnasında sıvılaşma olayları çok şiddetli deformasyonlar ortaya çıkardı. Bu da depremin büyüklüğünü arttıran üçüncü bir faktör olarak devreye girdi ve hepsinden önemlisi de çok kötü bir yapı stokuyla bu üç olumsuzluklarla karşılaşılmış oldu. Derken, doğal kaynaklı bir afet, insan eliyle yaratılan, insan eliyle ortaklaşa yaratılan bir felaket haline geldi.
Kahramanmaraş depreminin ardından gözler bir anda olası İstanbul depremine çevrildi, bu deprem Marmara fay hattını tetikler mi? Olası bir depremde İstanbul’da neler yaşanacak?
Kesinlikle İstanbul depremini tetiklemez, bir defa böyle bir şey yok. İkincisi, İstanbul’a gözlerin çevrilmesi tümüyle deprem bölgesinde yaşananların psikolojisi nedeniyle, çünkü İstanbul’da deprem tehlikesi yeni değil. 17 Ağustos’tan itibaren neredeyse 24 senedir konuşulan bir durum bu. Ancak 24 senedir ciddi anlamda bir hazırlık yapılmayan bir bölgeden bahsediyoruz. İstanbul’da deprem olursa ne olur? Büyük olasılıkla Kahramanmaraş depreminden daha kötü olur. Bu kadar büyük bir deprem beklemiyoruz, 7.2 civarında 7.4 civarında bir deprem bekliyoruz. Ama İstanbul nüfusu bir defa orada çok geniş bir alana yayılmış nüfustan çok daha kalabalık. İkincisi, İstanbul’un yapı stokunun yüzde 73’ü bugünün bina yönetmeliklerine uygun değil. Bir milyon 200 bin bina var, bunun yüzde biri ağır hasar alsa 120 bin bina eder. Bu da her binada bir can kaybı yaşadığınızı düşünürseniz ortaya çok ciddi bir can kaybı ve bunun yanı sıra maddi hasar meydana çıkarır. Sanayi yoğun biçimde Marmara çevresinde -İstanbul dediğimiz tabi sadece İstanbul’dan bahsetmiyoruz- Kocaeli’nden, Yalova’dan, Bursa’dan ve Çanakkale’den, Tekirdağ’dan bahsediyoruz. Bütün bu illeri düşündüğümüz zaman Türkiye’nin gelirinin çok önemli bir kısmını karşılayan, vergisinin önemli bir kısmını ödeyen, sanayisinin önemli bir kısmını karşılayan bir bölge. Ve her şey bu bölgenin içerisinde yoğunlaşmış durumda, dar bir alana sıkışmış İstanbul ve çevresinde sanayinin yoğunlaştığı şehirler. Böyle bir deprem Türkiye açısından kaldırılmaz bir yük haline gelir. Bir kural vardır; deprem bölgelerinde nüfus arttırılmaz ama aksine İstanbul bir deprem tehlikesini beklerken nüfusu sürekli artan, arttırılan bir şehirdir. Dolayısıyla İstanbul’da olacak bir deprem Türkiye’nin felaketi olur.
Fransız deprem bilimci Le Pichon olası Marmara depreminin büyüklüğünün 7,6 olacağını ifade etti. Sizse az önce 7.2’yi beklediğinizi belirtti. Fay hatlarını incelediğinizde ne gibi verilerle karşılaşıyorsunuz?
Burada biz bilim insanları olarak en kötü senaryoyu söylemek zorundayız. En kötü ne olur, neden, çok kötümser miyiz, ondan değil. Hazırlıkların en kötü senaryoya göre yapılması için. Bakın şimdi Kahramanmaraş’ta yaşanan depremi 7.4 bekliyorduk 7.8 oldu. İnsanlara yetişmekte güçlük çektik, enkazın altında öldüler. O nedenle en kötü senaryo 7.6 ya da 7.5. İBB’nin bütün hazırlıkları 7.5 senaryolarına göredir.
İBB’nin yayınladığı ilçe ilçe deprem raporuna göre olası bir depremden en fazla etkilenecek ilçeler Beylikdüzü, Büyükçekmece ve Esenyurt. Bu ilçelerde bu kadar ağır hasarın beklenmesinin nedeni nedir? Yapılaşmanın artması mı yoksa fay hareketliliği mi?
İstanbul’da fay yok, İstanbul’un içerisinde diri fay yok. Olası deprem Marmara içerisinden kaynaklanıyor. Tehlike ve risk hesaplarında nüfus yoğunluğu, bina kalitesi ve zemin parametreleri dikkate alınmıştır. Bu depreme en yakın yer, en kötü zemini olan yer ve en çok sarsılacak yerdir. En çok sarsılacak yerde de en yoğun bina neredeyse, en riskli yer orasıdır. Bu hesaplamalar bu söylediğim parametrelere göre yapılıyor.
İstanbul’daki mevcut yapı stoku ne durumda? Kentin kuzey ilçeleri ne kadar güvenli?
İstanbul’un yapı stokundan demin bahsettim. Bir milyon 200 bin bina var, yüzde 73’ü imar planlarında problem olan ve günümüz yönetmeliklerine uygun olmadığı kabul edilen yapılar. Bu çok yüksek bir rakam. İstanbul’un kuzey ilçeleri dediğiniz zaman Sarıyer, Şile gibi yerlerden bahsediyoruz. Buralar tabi depreme uzak olması nedeniyle emniyetli. Ancak bunların içerisinde de zemini kötü olan yerler varsa o zemini kötü olan yerlerde de sıkıntılar çıkacaktır.
Kahramanmaraş depreminin ardından televizyona çıkan bazı yer bilimciler İstanbul depremi için farklı tarihler verdiler. Deprem için net bir tarih söylemek mümkün mü?
Deprem için bir tarih vermek mümkün değil. Deprem tarihi verenler şarlatan dışında bir şey değil. Ama olasılıklardan bahsediliyorsa, yani şunu söylüyorsa önümüzdeki 5 yıl içerisinde yüzde 10 olasılıkla olur, yüzde 20 olasılıkla olur ve bu bir hesaba, matematiğe dayanıyorsa bunu kabul edebiliriz. Ama onun dışında bana göre bu olmaz dediği zaman bunun altında hiçbir şey yok. O zaman şarlatanlığa giriyor.
Habertürk Gazetesine verdiğiniz mülakatta Türkiye’de 24 ilin aktif olarak fay hattı üzerinde olduğunu ve bu illerde yerleşimden mümkün olduğunca kaçılması gerektiğini belirtiyorsunuz. Bu illerin yerel yönetimleriyle daha önce önlem alınması için görüştünüz mü?
Yerleşimden kaçılması bu iller için değil, yanlış anlaşılma olmasın. Fay üzerinde yaşayan 24 il 110 tane ilçe var. Biz bu illerin 18 tanesinin yöneticilerine, Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu olarak ki bu kurulun başkanlığını da ben yürütüyorum, illerin valilerine, belediye başkanlarına, milletvekillerine ve ilgili bakanlara ve cumhurbaşkanına bu raporları gönderdik. Burada amacımız şu ilçenizde ya da ilinizde diri faylar var, bu fayların yeri net olarak belli değil, çünkü bugün hiçbir ilimizde diri fayların imara esas olacak detayda araştırılması yapılmamıştır. Bazı illerimizde henüz yapılıyor. Bunları belirleyin, bunların üzerindeki binaları belirleyin ve bu bina sahiplerine bunu haber verin. Artı olarak biz ayrıca yönetmelik de hazırladık fay üzerinde bulunan binalar ne olacak? Fayları nasıl imara esas olacak şekilde belirleyebiliriz diye bunu da İçişleri Bakanlığı’na teslim ettik bu da orada beklemede.
Sizin okulunuz İTÜ Jeoloji Mühendisliği’nden Prof. Cenk Yaltırak’ın Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta Cenk Hoca, depremlerin olduğu tarihler üzerinden periyodlar -yani aynı fayın üzerindeki iki deprem arasındaki süre- hesaplanabildiğini söylüyor. Yaltırak diyor ki: “Doğanın döngüsü bir takvim çıkartıyor. Bizim çalışmamız bunu çözdü. Bu bölgedeki bütün depremlerin nerede olduğunu biliyoruz. Periyodları da biliyoruz. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Bu konuda hakkında hiçbir yorumda bulunmuyorum.
6 Şubat depremlerinin ardından bölgede yeniden inşa süreci nasıl ilerleyecek?
Önümüzdeki ayın başında başlanacağı, zemin etütlerinin neredeyse tamamlanmakta olduğu söyleniyor. Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla tabii burada bina yapmak her şeyin çözümü değil, çünkü bina değil şehir inşa etmemiz lazım. Şehir dediğiniz zaman içerisine insan girer, insanın sosyal yaşamı girer. Bu konularda şehir planlamacılarının uzmanlığında, yani gidip de mesela Sakarya’da, İzmit’te 1999 depremlerinde şehrin dışına çok sayıda konut yapıldı sağlam zemin olarak. Fakat sosyal olarak insanlar buralara yerleşemediler, yerleşenler de rahat edemedi. Dolayısıyla yeni bir şehir kuracaksak sadece binanın depreme dayanaklı olması, sadece zeminin sağlam olması yeterli değil. Önce insanın sosyal ihtiyaçları, ondan sonra sağlam zemin sağlam yapı…