Vallahi de billahi de yazık bu ülkeye!
Bu ülke bu kadar adaletsizliği, bu kadar vicdansızlığı bu kadar haksızlığı kaldırmaz!
Hiç bir ülke kaldıramadı ya bizim ülkemiz hiç kaldıramaz. Bilinen tüm teamülleri yerle bir eden kararlara bir yenisi daha eklendi.
Gezi Direnişi davasında cezalar yağmur oldu, boran oldu, fırtına oldu.
Bu öyle bir fırtına ki ülkenin kökünü vurdu, ağacını söktü, çatısını uçurdu. Artık insanlar ülkede asla bir hukukun olmadığını düşünüyorlar.
Ekonomistlerin; “hukuk olmayan ülkeye efendim yatırım gelmez mevcut olan kaçar” dediklerini bilirdik de aklın ve vicdanın kaçtığı ülkede sermaye dursa ne olur durmasa ne olur?
Biz önce bu ülkenin pırıl pırıl gençlerinin peşinden koştuğu o heyecanın hakkını değerini bilelim. Ağacı kökünden sökmeye çalışanlara karşı ona sıkıca sarılanların tarafında yer almak insanlık borcudur.
İsimlerini saymak hep bir onur olacak bizler için sayalım; Berkin’ler, Ethem’ler, Abdocanlar, Ali İsmail’ler ve sayılmaz daha niceleri…
Sahnede kendi çocuklarına karşı bu kadar acımasız bir ülke ve yöneticileri var.Sadece idarecileri böyle demek isterdim malesef demek mümkün değil.
Çünkü Gezi’ye atılan ilk darbe iktidarın TOMA’sından son tekme ise Ali İsmail’in komşusundan geldi. Ülkenin yetiştirdiği doktoru da ölümüne seyirci kaldı.
İnanın bu ülke ve bu halk bu kadar zalimliği, bu derece kadar kokuşmuşluğu, çeteler elinden buram buram yayılan yoksulluğu daha fazla kaldıramaz.
Hukuka vurulan son darbe de aslında uyanışın belirtisidir. Ne umdukları sonucu olabilirler ve bu yürekleri sindirebilirler?
Ne de karanlığın üzerimize karabasan gibi çökmesini sağlayabilirler. İktidarlarının üzerinden yirmi değil yüz yıllar da geçse yenilmeye, arkalarına bile bakmadan kaçmaya mahkumlar.
Gezinin kahramanları ile halkın canında malında, ağacın toprağında gözü olanların bir farkı vardı.
O kahramanlar Korkakça Yaşamadılar!
Korkarak yönetmeye çalışanları tahtlarından, KORKMADAN YAŞAYANLAR edecekler!
Pir Sultan Abdal’ın hınzırlara seslendiği gibi seslenerek son verelim!
Yürü bire Hınzır Paşa senin de çarkın kırılır!
Güvendiğin Padişah’ın o da bir gün devrilir!
Eren Soydemir
25/04/2022
Eklemeden olmaz:
Gezi Davasında 18 yıl hapse mahkum edilen 68 Kuşağı’ndan Mimar Mücella Abla’nı Ekümenis Belgeselinde geçen sözlerine kulak verirseniz; iktidarın aslında GEZİ’ye neden düşman olduğunu, bu düşmanlığın altında nasıl bir öfke ve nefret bezeli bir rant hırsı olduğunu görürsünüz.
“uluslararası sermayenin kendi ülkelerinde yapamadıkları, kendi koruyucu politikaları ya da demokrasi anlayışları nedeniyle, burada çok rahat yapabildikleri mega yatırımların buraya getirildiğini görüyoruz. şu yapılabilir mi yani şöyle bi’ soru sormak istiyorum size central park’a siz bir otel yapabilr misiniz? hayır… mümkün değil çünkü oradakiler bilir ki o kentin nefes alıp verebilmesi için gereklidir o alan. yağmur suyunun toprakla buluşması için gereklidir, gitmeseniz basmasanız da
gereklidir. ama bizde… biz parkların altına otopark yapmayı çağdaşlık zannediyoruz.
parsel tamamında toprağı yitirip balkona ağaç dikmeyi ekolojik mimari zannediyoruz, orman alanlarında bina yapıp oradaki memba sularında yapay göletler yapmayı ve orada bir cm kare toprak bırakmadan 30 cm karede tavşan yetiştirmeyi doğal hayat zannediyoruz.
ama ne yapıyoruz “gecekondu bölgeleri kötüdür, kakadır, insanca yaşam yeri değildir” diye o mahalleleri yıkıyoruz, onun yerine her tarafı betonlaştıran, insan yaşamına hiç de uygun olmayan, faraday kafesleri* inşa ediyoruz. şimdi bu akıl almaz bir gidiş. bu gidiş bir krize yol açmasa dahi bu kent en sonunda içinde yaşayanları öldürecek. hele üçüncü köprü de yapılırsa bırakın transit geçişi istanbul’dan geçilemeyecektir.”
Kaynak: Ekşi